Ulus Baker: Yazmak iletişim kurmak değil direnmektir”
Gilles Deleuze:Yaratmak iletişim kurmak değil direnmektir”
“Kederli ruhların desteklenmek ve propagandasını yapmak için bir despota ihtiyaçları olduğu gibi, despotun da amacına ulaşmak için ruhların kederlenmesine ihtiyacı vardır.”
Ulus Baker
Gilles Deleuze
“Yaralarım benden önce vardı. Ben onu bedenimde cisimleştirmek için doğmuşum.”
Ulus Baker
Joe Bousquet

 

 

Bugünkü konumuz Türk sosyolog, filozof, yazar, çevirmen ve öğretim üyesi Ulus Baker’e (14 Temmuz 1960 – 12 Temmuz 2007) ait sanılan sözler.

 

Yazmak iletişim kurmak değil direnmektir” sözü yaygın şekilde Ulus Baker’e atıfla kullanılıyor.

 

 

 

Ege Berensel’in derlediği, İletişim Yayınları’ndan çıkan Ulus Baker’in Dolaylı Eylem adlı kitabının arka kapağında bu söze şöyle yer verilmiş:

“Ulus Baker “Yazı”sını, akışları, kazaları, olayları biriktiren, gösteren, kaydeden bir “Dolaylı Eylem” makinesi olarak kuruyor: “Yazmak iletişim kurmak değil direnmektir.” Aralıklı ve süreksiz figürlerin makinemsi düzenekleriyle kesilen sürekli içerik ve ifade akışları sistemi olarak yazı… F-Tipi’nden, ölüm oruçlarına, 11 Eylül’den muhafazakârlığa, dilin totaliterliğinden aileye. yazı makinesini çalıştırıyor.”

 

 

Yazmak iletişim kurmak değil direnmektir” sözünün Ulus Baker’in sıklıkla alıntıladığı ve düşüncelerinden etkilendiği Fransız yazar ve filozof Gilles Deleuze’un (18 Ocak 19254 Kasım 1995) “Müzakereler” (“Pourparlers (1972-1990)”) adlı kitabındaki “Yaratmak iletişim kurmak değil, direnmektir.” (“Créer n’est pas communiquer mais résister“) cümlesine dayandığı anlaşılıyor.

 

Deleuze’un “yaratma” sözcüğü ile yazma fiilini de kapsadığı düşünüldüğünde, sözün Baker’e değil Deleuze’a ait olduğu söylenebilir.

 

İnci Uysal’ın çevirmenliğini üstlendiği, redaksiyonunu Ulus Baker’in yaptığı Gilles Deleuze’un (Norgunk Yayıncılık. 2002. Sf: 154)

“Bu yalnızca tanı meselesi değildir. Göstergeler yaşam tarzlarına, varoluş olanaklarına göndermede bulunur, taşkın ya da tükenmiş bir yaşamın semptomlarıdırlar. Ama bir sanatçı ne tükenmiş bir yaşamla, ne de kişisel bir yaşamla yetinebilir. Hiç kimse kendi benliğiyle, belleğiyle ve hastalıklarıyla yazamaz. Yazma ediminde, yaşamı kişisel olmaktan öteye geçirme, yaşamı onu hapseden şeyden kurtarma girişimi vardır. Sanatçının ya da filozofun çoğu zaman hassas bir sağlığı, zayıf bir organizması, pek iyi oturmamış bir dengesi vardır, Spinoza, Nietzsche, Lawrence. Ama onları kırıp döken ölüm değil, gördükleri, hissettikleri, düşündükleri yaşam fazlalığıdır. Yaşamonlar için çok büyüktür, ama ancak onlarla “gösterge yakındadır”: Zerdüşt’ün sonu, Etika’nın beşinci kitabı. Gelecekteki ve henüzdili olmayan bir halka göre yazılır. Yaratmak iletişim kurmak değil, direnmektir. Göstergeler, olay, yaşam, dirimselcilik arasında derin birbağ vardır. Bu, bir desen, yazı ya da müzik çizgisinin içinde olabilecek, organik olmayan bir yaşamın gücüdür. Ölen organizmalardır, yaşam değil. Yaşama bir çıkış yolu göstermeyen, bloklar arasında bir yol çizmeyen yapıt yoktur. Yazdığım her şey dirimselciydi, enazından öyle olduğunu sanıyorum, ve bir göstergeler ve olay kuramı oluşturuyordu. Edebiyatta ve diğer sanatlarda problemin ortaya farklı bir şekilde konduğunu sanmıyorum, sadece edebiyat için istediğim kitabı yapma firsatım olmadı.”

 

yaratmak-iletisim-kurmak-degil-direnmektir

 

Pourparlers’teki orijinal Fransızca ilgili kısım şöyle:

“On écrit en fonction d’un peuple à venir et qui n’a pas encore de langage. Créer n’est pas communiquer, mais résister. Il y a un lien profond entre les signes, l’événement, la vie, le vitalisme. C’est la puissance d’une vie non organique, celle qu’il peut y avoir dans une ligne de dessin, d’écriture ou de musique. Ce sont les organismes qui meurent, pas la vie. Il n’y a pas d’œuvre qui n’indique une issue à la vie, qui ne trace un chemin entre les pavés. Tout ce que j’ai écrit était vitaliste, du moins je l’espère, et constituait une théorie des signes et de l’événement.”

 

Deleuze’un aynı eserinde ünlü “Sanat direnendir” (“L’art, c’est ce qui résiste“) cümlesine de yer verdiği görülüyor:

“Azınlıklar ve çoğunluklar sayıyla ayrılmazlar. Bir azınlık bir çoğunluktan sayıca fazla olabilir. Çoğunluğu tanımlayan şey, uygun olunması gereken bir modeldir: Örneğin, şehirde oturan, yetişkin, erkek, orta halli Avrupalı… Oysa bir azınlığın modeli yoktur, o bir oluştur, bir süreçtir. Çoğunluğun hiç kimse olmadığı söylenebilir. Herkes, şu ya da bu şekilde, izlemeye karar vermesi durumunda onu bilinmeyen yollara sürükleyecek bir azınlık oluşa dahildir. Bir azınlık kendine modeller yarattığında, bunun nedeni çoğunluk olmak istemesidir ve kuşkusuz kurtuluşu ya da esenliği için bu kaçınılmazdır (örneğin, bir devleti olmak, tanınmak, haklarını dayatmak). Ama gücü, yaratmayı becerdiği ve modele bağlı olmadan az ya da çok modele geçirebileceği şeyden gelir. Halk, her zaman yaratıcı bir azınlıktır ve bir çoğunluk kazandığında bile öyle kalır: İkisi birarada varolabilir çünkü aynı plan üzerinde yaşanmazlar. En büyük sanatçılar (kesinlikle popülist sanatçılar değil) bir halka çağrıda bulunurlar ve “halkın eksik olduğunu” saptarlar: Mallarmé, Rimbaud, Klee, Berg. Sinemada, Straublar. Sanatçı bir halka çağrıda bulunmaktan başka bir şey yapamaz, girişiminin en derininde ona ihtiyacı vardır, onu yaratması gerekmez ve yaratamaz da. Sanat, direnendir: Ölüme, köleliğe, alçaklığa, utanca direnir. Ama halk sanatla ilgilenemez. Bir halk nasıl kendini yaratabilir, hangi dayanılmaz ızdıraplar içinde? Bir halk kendini yarattığında, bu kendine özgü yollarla olur, ama sanata dair bir şeye erişecek şekilde (Garel, Louvre Müzesi’nin de bir miktar dayanılmaz ızdırap taşıdığını söyler) ya da sanatın onda eksik olan şeye erişeceği şekilde. Ütopya iyi bir kavram değildir: Daha ziyade halkın ve sanatın ortak bir “masallaması” vardır. Bergsoncu masallama mefhumunu yeniden ele alıp ona siyasal bir anlam yüklemek gerekir.”

 

Yine Ulus Baker’in vefatının ardından yazı ve notlarının bir araya getirildiği “Yüzeybilim – Fragmanlar” adlı kitapta Deleuze’dan alıntıyla aktarılan “Kederli ruhların desteklenmek ve propagandasını yapmak için bir despota ihtiyaçları olduğu gibi, despotun da amacına ulaşmak için ruhların kederlenmesine ihtiyacı vardır.” sözünün de kendisine ait sanıldığı görülüyor (İletişim Yayınları. Birikim Kitapları. 4. Baskı. 2018. Sf: 13):

 

kederli-ruhlarin-desteklemek

Yaralarım benden önce vardı. Ben onu bedenimde cisimleştirmek için doğmuşum.” sözü de sanılanın aksine Ulus Baker’e değil, 1897-1950 yılları arasında yaşamış Fransız sürrealist şair Joe Bousquet’e ait.

Yine Baker’in “Yüzeybilim – Fragmanlar” adlı kitabında mezkûr söz Bousquet’e ait olduğu belirtilerek kullanılmış (İletişim Yayınları. Birikim Kitapları. 4. Baskı. 2018. Sf: 245):

“56. Yatakta Yaşamak: Fransız ozan joe Bousquet, 1914 yılında Verdun önlerinde bir şarapnel parçasıyla ağır yaralandığında, 1950’ye kadar sürecek ömrünü artık bir taşra kır evi odasına ve o odadaki bir yatağa mahkum olarak tamamlayacağını hemen anlar. Bu “olay” edebi bir kariyerin, etrafta düşman oluşmasına olanak vermeyen bir hayatın, kendi deyişiyle “sessizliğin tercümesi” uğruna verilecek çabalarının tek ve ortak başlangıcıdır. Birkaç dost, yumurta, süt ve peynir getiren birkaç komşu köylü, yine bu köylerden birinden kendisi için tutulan bir gündelikçi kadın bu sessizliği bozmaya yetmezler. Sessizlikte, yattığı yatak tek mümkün dosttur . . . Ama bir gün Bousquet, esas dostunun yatak olmadığını o kadar uzun bir zaman sonrasında keşfetmiş olacak ki şu ünlü formülü düşer defterine: “Yaralarım benden önce vardı. Ben onu bedenimde cisimleştirmek için doğmuşum.””

 

yaralarim-benden-once-vardi

 

Ulus Baker’in Birikim dergisinin 1988 yılı Ocak ayında yayımlanan 4. sayısındaki “Yaralarım Benden Önce de Vardı…” başlıklı yazısında da bu söz Joe Bousquet’e atıfla kullanılmış:

“Jünger gibi I. Dünya Savaşı’nda yaralanan ve ömür boyu bir yatağın yalnızlığına terkedilen Fransız şair Joe Bousquet’nin Stoacı formülüyle buluşması şaşırtıcı değildir -yaralarım benden önce vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum…”

 

 

İlgilenenler “Bir Vecize Ya da Şiirin Sahibini Tespit İçin İzlenebilecek Adımlar” başlıklı içeriğimizi de inceleyebilir.

 

 

Ulus Baker Kimdir?

1960 doğumlu. ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde çalıştı, yüksek lisans ve doktora yaptı. Çeşitli yayınevlerine katıda bulundu. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’ni (İletişim, 1988) hazırlayan kadroda yer aldı. Toplum veBilim dergisi yayın kurulu üyeliği yaptı. Başka dergilerin yanı sıra Birikim’de yazıları yayımlandı. Birçok platformda dersleriyle, konferanslarıyla, “serbest” konuşmalarıyla, sanal ortamda yazışmalarıyla, hep insanlarla sohbet halinde oldu. 12 Temmuz2007’de bu dünyadan ayrıldı.,

Kitapları: Aşındırma Denemeleri (Birikim, 2000), Kanaatlerden imajlara (Birikim, 2010), Beyin Ekran (Birikim, 2011), Dolaylı Eylem (Birikim, 2012), Sanat ve Arzu (iletişim, 2014).

Özgeçmişin alıntılandığı kaynak: İletişim Yayınları

 

 

Tespit: Ekşi Sözlük / aruzheceserbest

 

Yorumunuzu yazınız...